Türkiye Cumhuriyeti, 13 Mart Pazar günü ülkenin başkentinde, ülkenin kalbinde, ülkenin en işlek caddesinde ve hatta ülkenin bütün resmi kurumlara en yakın noktasında büyük bir terör saldırısı yaşadı.
Bu ilk değildi Ankara için. 10 Ekim ve 17 Şubat tarihlerinde de yaşadı Ankara bu saldırıları. Ülkenin en güvenli bölgesinde yaşandı bu saldırılar. Makamı büyük beyefendilerin kentinde, 500 tane korumayla gezen siyasilerin yanı başında yaşandı bu saldırılar.
Klasik bir pazar günüydü işte. Hepimizin bildiği, yaşadığı pazarlardan biri. Dinlenmek için, alışverişe çıkmak için, arkadaşlarla buluşup biraz kafa dağıtmak için, YGS’ye girip çıkmak için kurgulanmış sıradan bir pazar günü.
Haftanın son günü. Pazartesi iş var, okul var, sınav var. Pazar günü dinlenmeli ve eğer mümkünse biraz gezmeli, belki aylardır okunmayı bekleyen kitabın başına geçmeli. Pazar günü aile kahvaltılarının günü. Anne, baba, çocuklar evde. Belki teyzeyle enişte kahvaltıya gelecek, kuzenlerle dışarıya çıkılacak. 13 Mart Pazar günü kış geri geldi ama olsun. İlla dışarıya çıkılacak, yapılması gereken alışveriş yapılacak. Anne, baba hafta içi çok çalışıyor. Çocuk parka pazar günü götürülecek. Hava soğuk olsa da, anne tutacak çocuğunun elinden o parka götürecek.
Pazar günü Ankara’nın Kızılay’ında sevgili beklenecek. Vizyonda güzel filmler var, üstelik gişe rekorları kırıyor her biri. O filmlere gidilecek. Kızılay’daki hastaneye ziyarete gidilecek. Boğazlar şişmiş, ateş yükselmiş, o acile gidilecek. Cumartesi gecesi çok içilmiş, kafa sersem bir hava almaya gidilecek. Aylardır görmediğin arkadaş, köşedeki cafede bekliyor. Onunla bir kahve, belki bir bira içilecek. Pazar günü bir sürü şey yapılacak. Bütün bir hafta o günü beklemişiz, planlar üste üste yığılmış, tonla iş var. İlla pazar günü beklenecek, pazartesiye bir kala son dinlenmeler yapılacak.
Bütün bunlar tüm dünyanın klasiğidir. Pazar günleri güzeldir. En huzurlu gündür pazar. Bütün haftanın yorgunluğunu atarsın. Hafta içi o kadar canına okurlar ki, Pazar gününü iple çekersin. Pazar günü o kadar güzeldir ki, pazartesinin sendromu ondandır.
Ah!
Sıradan bir pazar olacaktı işe. Herkes kendi derdine koşacaktı. İyi ya da kötü yaşanıp gidecekti. Böyle hesaplamamıştık.
Çocukluğumuzun Ankarası güzeldi. İlk kez Anıtkabir’e gittiğimde, takım elbiseli adamlar ve gri sokaklar beni biraz korkutmuştu ama sevmiştim Ankara’yı. Orada üniversite okuyan arkadaşlarım, hep güzel şeylerden bahsederdi. Resmiydi, soğuktu hatta iç karartıcı bile olduğu oluyordu. Ama orada yaşamasak da Ankara’nın ayrı bir havası olduğunu bilirdik. Ankaralı yazarlar, Ankaralı müzik grupları. Tüm bunları bilirdik. Şimdi ise tek bildiğimiz, tek hissettiğimiz büyük bir acı. Ankara, kalbimizde hiç kapanmayacak büyük bir yara. Ankara, toplu mezarımız, yitirdiğimiz gençliğimiz, isyanımız.
Biz pazar gününü böyle hayal etmemiştik.